Geldik ve gidiyoruz. Sezai Karakoç’un da söylediği gibi, zaman ne de çabuk geçiyor… Polonya’nın bu güzel şehrine geldiğimden bu yana blogumda şehir hakkında, buradaki hayat hakkında bir şeyler yazmak istedim ama bir türlü zaman bulamadım. Gezmeye bile çok az zaman bulduğumu düşünürsek, blog yazmak lüks kaçardı. Şimdi, yurda memlekete geri dönmeye saatler kalmışken en azından birkaç cümle kurmak istiyorum bu geçen son üç haftam hakkında. İlerleyen bir zamanda daha detaylı başka bir yazı daha yazabilirim, neden olmasın elbette.
3 haftadır, Wroclaw’da İngiltere’deki Warwick Üniversitesi’nden Prof Oleg. A. Mironov’un danışmanlığında nternational Laboratory of High Magnetic Fields and Low Temperatures adlı laboratuvardaki deneysel imkanları kullanarak Ge ve GaN kuantum kuyularının düşük sıcaklık ve yüksek manyetik alan altında kuantum Hall etkisi özelliklerini inceledim, öğrenmeye çalıştım. Bu laboratuvara olan ziyareti grubumuz Gazi Üniversitesi Nanoölçek Aygıtlar ve Taşıyıcı İletimi Grubu’nu temsilen gerçekleştirdim. Bu çalışma ziyareti ise proje yürütücüsü danışmanım Doç. Dr. Sefer Bora Lişesivdin hocamın olduğu 113F364 no’lu TÜBİTAK projesi tarafından desteklendi. Bora hocamın sunduğu imkanlar ve yönlendirmeleri sayesinde kendimi geliştirebileceğim çok sayıda fırsatın sahibi oldum. Bu fırsatlardan biri de bu yurt dışı çalışma ziyareti oldu. Bu konuda Bora hocama ne kadar teşekkür etsem azdır. Umarım danışmanım ve üzerimde diğer emeği olanlara karşı mahcup olmam, bu yolda.
Wroclaw güzel şehir. Fakat doğru mevsimde, daha başka bir güzel. Şubat ayında buradaydım, soğuk değildi. Ancak kış mevsiminin hiçbir özelliği de yoktu. Bildiğiniz sonbahar havasını yaşadım üç hafta boyunca. Sanırım Ocak ayında biraz kar yağmış. Baltık denizine bu kadar yakın olup böyle sıcak olması şaşırttı beni. Mevsim konusunda da en güzel zamanları Mayıs-Haziran ayları imiş. Çilekleri çok leziz ve oldukça ucuz oluyormuş aynı zamanda. Şehrin nehirlerle çevrili olması, çok sayıda yeşil alanların olması gibi nedenlerden ötürü ilkbahar aylarında burasının görülmesi gereken bir yer olduğu düşüncesine ben de katılıyorum.
Polonya’nın tarihine bakacak olursak çok sayıda işgal görmüş bir ülke olduğunu görüyoruz. Bu da mimarisinden tutun toplum kimliğine kadar yansımış. Örneğin Wroclaw şehri orta çağ Avrupasında savunma kurgusu olan tipik bir Alman şehri gibi hâlâ yaşıyor. Şehrin etrafını saran kanallar kuşatmaları zorlaştırmak için yapılmış yüzyıllar önce, şimdi ise şehirde çevresinde parkların olduğu bir dekoratif. Rynek meydanı civarındaki binalara kuş bakışı bakabilsek, binaların kale biçimleri oluşturacak şekilde kümelendiğini görürdük.
Rynek meydanı ise şehrin en popüler alanı. Tüm eski mimari yaşatılmaya çalışılıyor. Hafta sonları gelecek olursanız bir çok aktivite ile karşılaşabilirsiniz. Sokak sanatçıları bu şehirde de yaygın. Aşağıdaki fotoğrafta görülen hile ise filmlerde rastlayıp da gerçek de göremediğim bir şeydi (:
Hilesi basit ama izlemesi ilginç işte.
Şehrin bir çok yerinde değişik heykellere rastlamak mümkün ama en ilgi çekici olanları şüphesiz cüce heykelleri. Eğer dalgınsanız birisine takılıp düşme ihtimaliniz var.
Neyse bu yazıda bu kadar. Wroclaw’dan bolca hesaplama ve veri, çokça güzel anı, gelecek için yeni fikirler, yeni dostlar ve birkaç şiirle geri dönüyorum.
Gökhan Atmaca – twitter.com/kuarkatmaca