Birkaç yılda yıpratılmıyor mu ilişkiler?

4000 yıl önce çivi yazısı ile yazılmış ilk şiirden (“Kalbimin sevgilisi/Güzelliğin büyüktür baldan tatlı…”)  beri aşktan söz edilir olmuş. Aşk yazmakla can bulmuş: Gün geçti; aşk şiirlerde, romanlarda, mektuplarda yaşanır oldu. Bugün kaç kişi mektup yazmayı bıraktı. O kadar kişi aşktan yoksun kaldı.

Mektup yazmanın bırakıldığı bugünlerde o kadar hızlı yaşıyoruz ki, biraz durup dinlenmek konusunda bile “hızlıca” bir dinlenme faslı ile bir nebze nefes alıp “kendimize gelme”yi geçiştiriyoruz.

Bir insan bir ömürde kaç kişiyi tanıyabilir? Aslında tam olarak bir ömür, bir tek kendisini tanımaya bile yetmez. Öyle der düşünürler, haklılar da. Öyle hızlı yaşıyoruz ve “zamanım yok”larla dolu cümlelerimiz öyle çok ki kendimize gelme noktasında kim olduğumuzla ilgili içimizde yaşadığımız yabancılık ilişkilerimizi de etkiliyor.

Sanatçı Ahmet Mümtaz Taylan geçen gün şöyle bir ileti yayınladı sosyal medya sayfasından,

“Kimseyi yeterince tanıyamayız. Buna vakit yok! Vaktimiz yok, kendimizi tanıyacak kadar bile…”

İlişkileri sadece iki sevgiliyi, evli insanları değil; anne-baba, ebeveyen-çocuk, dostluklar, arkadaşlıklar ve diğer insanlarla olan ilişkilerimizi bu çerçevede düşünebiliriz. Bir insan kendisine yabancı kalırken eşine, çocuklarına ya da dostlarına yakınlığı ne derece olur? Kendisini tanıdığını sanan bir insanın bir başkasını tanıdığına kanaat getirilmesi ne kadar da yanıltıcı olur değil mi?

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte dünya üzerinde bugün ki gibi hiç olmadığı kadar insanlar birbirleriyle hızlı bir şekilde iletişime geçebiliyorlar. Mektupların yerini önce SMS’ler sonra e-posta ve MSN, Facebook gibi günlük kullandığımız, aşina olduğumuz araçlar aldı. Mektuplarla sevginin büyüdüğü sıcak ilişkilerle hızlı iletişim araçlarının kullanılmasıyla gelişen günümüz ilişkileri arasında en ayırt edici şey belki de ilişkilerin ömrü ve yıpranan ilişkilerin çokluğu… Çünkü mektuplarla kurulan gönül köprülerinin iki cihan sürdüğünü duyduk, bildik. Şimdi, yarım hikayelerle dolu viran olmuş gönüllerin sahiplerinin geçmişleri…

Çok konuşmak mı insanları birbirinden ayırdı yoksa? Çok mu konuşmak üzdü insanları?

Mektuplardaki samimiyeti mi bulamadık SMS’lerimizde, sanal konuşmalarımızda…

İyi niyeti mi kaybettik bunca insan arasında yoksa güvenilir olmayı, güvenmeyi mi?

Zamanında aşıklar mektuplarına olan cevabı, sevgilinin bir satır sözünü, bir kelamını yazılı olsa da günlerce belki haftalarca beklermiş maşuklarından… Korkarlarmış da etraftan ama sevgilinin gönlünde yer etmişse aşık, beklediği bir kaç satırdan oluşan mektup er geç ulaşırmış ona. Bir söz işitmek, bir kaç satır okumak ama sevgiliden, gönül sultanından… Müjde idi, aşk için, uykusuz geçen gecelerin anlamı idi, yarınlara dair hayalleri süsleyen. Şimdi öyle mi? Birkaç dakika gecikti mi SMS’e gelecek olan mesaj, başlamaz mı huzursuzluk? Beklemek yok, sabretmek yok. Oysa sabır, sabredileni güzelleştirirmiş; kim bilirmiş?

Çoğu kez kavgası edilen şey bu, niye geç yazdın? Ardından aranan şey ne? Altından bulunmak istenen şey ne? Cevap er ya da geç gelmiş ya.

İnsanların birbirlerine “geç” cevap vermeleri ya da cevaplarını bekletmeleri tartıştığım bir şey değil. İnsan ilişkileri ve bilhassa iki sevgili arasındaki ilişki genelde karmaşıktır, oysa öyle olmamalı; sade bir güzelliği tüm sevdalar hak ediyor! Fakat, “bütün sevdalar imtihana tabidir.” İmtihandan geçen sevdalar zaten sade bir güzelliğe sahip olan sevdalardır, çıkar ilişkilerine dayanmamış, bir gönül kırgınlığının üzerine kurulmamış, sevgi ve saygının gönülden yaşatıldığı sevdalar…

Öbür türlü, birkaç yılda yıpratılmıyor mu ilişkiler? İnsanın canı sıkılıyor…

Hayat işte, kimi ölümle gider kimi de gözden, gönülden düşer.

“Yıllarını verdiğin insanlar
Gün gelir de birden çekip gidermiş,
Toz konduramadığın dostlar
Zaman olur da el olup gönülden çıkarmış…

Yakın sandığın bütün o yollar
Kar yağar da buzdan harap olup gidilmezmiş,
Yanımda dediğin kim varsa
Sel olur da kapılıp gözden uzaklaşırmış..

Hayat işte,
kimi ölümle gider kimi de gözden, gönülden düşer.” G. Atmaca / 12.04.12

Gözden, gönülden düşenleriniz olmasın dostlar… Kıymet bilen ararken de kıymet bilenlerden olmayı eksik etmeyelim…

Gökhan Atmaca / http://twitter.com/kuarkatmaca

Share

You may also like...

Leave a Reply